29 Temmuz 2016 Cuma

Sür

Demişler ya "geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye"... İşte öyle bir dönemden geçiyorum ama, sanki hızlı bir trenle geçiyorum, eşek üstünde değil... Bir şeyler, olaylar, insanlar, fırsatlar geçip gidiyor yanımdan, öylece bakıyorum pencereden... "aaaa" bile diyemeden, ne olduğunu idrak edene kadar konu değişiyor, manzara değişiyor, ışık değişiyor... Bakıyorum, bakakalıyorum, düşünemiyorum bile... Sorsam, daha ağzımı açamadan başka bir konu geliyor gündeme...

Sür eşeğini en iyisi batıya doğru... Git gidebildiğin kadar. Bir yüzücü gibi kendi kulvarında, sağına soluna bakmadan git kendi yolunda... Nasıl olsa ne gündemi yakalayabileceksin, ne manzaranın tadını çıkaracak bir dinginlik var... Tozdan dumandan ferman okunmuyor, durum budur efendim...

Sür sen eşeğini gittiği yere kadar...

28 Temmuz 2016 Perşembe

Deniz Kokusu

Görsel: tumblr
"Ağzını denize vermek" der annem... Şöyle denize karşı oturup bir nefes almak yani... O kadar gerekli bir şey ki... Bütün bu karmaşanın içinde, kafan dolu, işin yoğunken, hani kafanı kaşımaya vaktin yokken, inadına durup denize karşı oturup deniz kokusunu ciğerlerine çekmelisin... Çok değil, 7 dakika, bir sigara içimi yani, o kadar yeter tazelenmek için... Bir nefesliğine durmak gerekir çünkü koşarken...

Durmazsan, o molayı vermezsen ne olur? Ne olur biliyor musun? Durabileceğin zaman durmayı bilmezsin... Tatile çıkarsın, o koca bir hafta senindir, ama nasıl dinleneceğini bilemezsin... Elini nereye koyacağını, ayağını nasıl uzatacağını bilemezsin... Böyledir çünkü, dinlenmeye bile çalışmak gerekir... Antrenmanlı olmak gerekir... Yoksa bir bakarsın koca tatil heba olmuş sen daha içindeki motoru rölantiye alamadan bitmiş...

İyisi mi? O molaya en çok ihtiyacın olan anda durmayı öğret kendine... Bir nefes al, deniz kokusunu çek içine... Deniz'i bulamadın mı? Olsun, Bir çiçek kokla o zaman... Bir kuşun ötüşünü dinle... Olmadı mı, bulamadın mı? Sabahattin Ali'nin dediği gibi yap sen de o zaman, yukarıya çevir gözü... Deniz gibidir gökyüzü...


26 Temmuz 2016 Salı

Suskun

Bir laf var "suskunluğum asaletimden" diye, bilir misiniz? Benimki ondan değil... Suskunluğum bildiğin diyecek laf bulamamaktan... Hani o gerilimli sessizlikler olur ya... Benimkiler hep ondan... Diyecek laf gelmiyor aklıma yaa... İki ana nedeni var... Birincisi söyleyeceklerimi değerli bulmuyorum, gündelik konuşmalar, nasılsın - iyiyimler basit geliyor, anlamsız geliyor hatta... Hani insanlar vardır, ayak üstü şecerenizi alırlar... Kimsin? Nerelisin? Kimlerdensin? Ortak bir alan, ortak bir arkadaş bulmaya, bir tanışıklık çıkartmaya çalışırlar. Bu hep anlamsız gelmiştir bana... Eeee, ne olacak ki? Ortak bir tanıdığımız olsa ne olur? Kim bilir ne zamandan kalma 3-5 kelam etmiş olduğum biri senin eski komşun olursa ne kazandırır bu bize? Hiç anlamam... Kardeşimin en yakın dostu olsan bile, biz ortak bir payda bulmuş olur muyuz acaba? Bir lafa başlamak istesem, dilimin ucuna gelse, geri yollarım bu nedenle... Karşımdakinin bu tarz girişimlerini de kısa cevaplarla sonuçsuz bırakırım çoğu zaman...

Bir de ikinci neden var, anlaşılmamaktan da öte beni korkutan, yanlış anlaşılmak... İşte çoğu zaman suskunluğum bundandır... İyisi mi çiçeklerimi içime doğru açarım, kendime saklarım manolyamın kokusunu, susarım...

----

Dip: Bu yazıyı bitirirken aklıma gelen manolya, Lorca'nın Sezilmemiş Aşka Gazel şiirindeki manolyadır... Ülkü Tamer çevirisi ile buraya alıyorum aynen:

SEZİLMEMİŞ AŞKA GAZEL
Karnındaki karanlık manolyanın
Kimseler anlamadı kokusunu.
Acıttığını kimseler bilemedi
Dişlerinle sıktığın o aşk kurşunu.

Binlerce Acem tayı uykuya yattı
Alnının ay vurmuş alanında,
O senin kar düşmanı göğsünü
Kucaklarken dört gece kollarımla.

Bakışın, tohumların solgun dalıydı
Alçılar,yaseminler arasından,
Aradım vermek için yüreğimde
O fildişi mektupları her zaman diyen,

Her zaman: acımın bahçesi benim
Gövden her zaman, her zaman şaşırtıcı
Damarlarının kanıyla dolu ağzım,
Ağzın ölümüm için söndürdü ışığını.

Federico Garcia LORCA

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Sersem

Sersem gibi oldu kafam sabahtan beri... Bir sürü hesap kitap, entrika, hiçbirini unutmamam lazım.. Oysa ben gelemem öyle yalana dolana, aklım karışır... Görüp görebileceğiniz en düz insanlardan biriyimdir. Mümkün mertebe kaçarım o tarz ortamlardan...

Kaçarım da... Bu defa kaçamadım işte... Alet oldum bu defa bir yalana, büyük bir yalana... Ne mi? Yok canım söyleyemem size... Söyleyemem de ağzımdan kaçırırım diye korkarım... Tutarsız konuşmalarım olabilir... Entrikalara ermez çünkü aklım da, o nedenle sersemledim işte...

N'olur, soru sormayın bana daha fazla, aklımda tutamıyorum yalanları, mecbur etmeyin...

Kardeşim mi? Yoooo, o yoktu ki? O teyzemlerde kalmıştı dün gece... Arkadaşına mı gidecekti yoksa? Zeynep'lerdeydi sanırım... Bir şey tembih etmişti bana giderken sıkı sıkı... Neydi? Hah, hatırladım, "kimseye söyleme" dediydi... Neyi söylemeyecektim? Söylemem, işte söylememem lazım... Zeynep'e gitti, ben öyle biliyorum, yok yok, teyzemin yanında kaldı...

Enver mi? Enver'in ne alakası var... Karıştırmayın Enver'i... "Kimseye söyleme" dedi giderken, söyleyemem size... Gitti... Dün gece, dün gece gitti...

Hayır, 10 gün olmadı gideli, Zeynep'e gitti, gelecek... Eminim, dün gece gitti, bu sabah gelecek... 10 gün olmadı gideli, Enver ile gitmedi... "Kimseye söyleme" dedi...

Zeytin Ağacı

Bana içini açtı bugün
Arkadaşım zeytin ağacı
Tanışıklığımız yeni
Anlayışımız çok eskilerden
Sevdik birbirimizi bir anda
Kucaklaştık
Görür görmez anlaştık
Gölgesini sundu bana
Ve huzurunu paylaştı
Ben ona ne kattım bilmiyorum
İnsanoğlu bu, anlayışı pek kıt
Yine de sevindi biliyorum
Belki de vermekti onu mutlu eden sadece
Aldım ben de
Teşekkür ederim.

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Sarhoş

Sarhoş kafa diye bir şey var... Hani böyle otokontrolün ortadan kalktığı, kendini bıraktığın, ayıptı, günahtı, çekindiğin şeyleri, kendini geri tuttuklarını rafa kaldırdığın... İşte o anda ortaya çıkıyor aslında içindeki sen... Bastırdığın öfkeler, tabular, eğilimler, sevgi göstermekten çekindiklerin, nazını geçiremediklerin... Bir bir çıkıyor içinden...

Kimi var, kasıp kavuruyor ortalığı, bağırıyor, kızıyor...

Kimi var, pamuk gibi oluyor, normalde yanına yanaştırmayan adam başlıyor ağlamaya...

Kimi kahkahayı basıyor en gevreğinden... Yüzünün güldüğünü görmemişsin halbuki daha önce...

Kimi en mahrem sırlarını açık ediyor, ağzı hepten gevşiyor, anlatıyor da anlatıyor...

Aslında kimsen osun... Saklasan da, bilmesen de, sarhoş kafa veya ayık kafa fark etmiyor... İçinde ne barındırıyorsan osun... Neden korkuyorsan, neye kızıyorsan, neyi seviyorsan osun aslında...

İlla içmek gerekmediği gibi kendinden geçmek için... Kendini tutmak, salıvermemek, saklamak için ayık kalmak da yetmiyor bazen...

Korkma yaaa, boşver, gevşemek için ihtiyacın yok iki dubleye... Sal gitsin... Korkma, zaten neysen osun...

15 Temmuz 2016 Cuma

Elbise

Görsel: Pinterest
Anneannemin renk renk elbiseleri vardı, desen desen, uzunu, minisi, midisi... Güzel kumaş buldu mu hemen alır, sandığa atıverir, iyi terzi buldu mu anında diktirirdi...

Öyle basma, pazen falan da değil haaa... Taftası, organzesi, krepi, harika kumaşlar... Dedemle kavga edip üç kuruş fazla aldığı "yemeklik" paralardan arttırır, onları da mutlaka kendi için harcardı... En güzelinden elbiseler, ona yakışan ayakkabılar, saçlar maşalı, dudak rujlu...

Elbise denince anneannem gelir aklıma... Hiç öyle saatlerce dolap önünde beklemezdi ama, ne giyeceğini, nasıl yakıştıracağını bilirdi her zaman... 5 dakikada giyinip çıkardı odadan makyajından ayakkabısına kadar...

Onun bakımının onda biri geçmemiş bana, elbise sevgisinden gayrı... Çok severim elbiseleri, çok... Tiril tiril, renk renk, çeşit çeşit elbisem olsa, fazla demem sanırım...

14 Temmuz 2016 Perşembe

Sabahlar

Görsel: http://www.sekizkare.net/
Sabahlara kadar oturmak isterdim... Herkes uyurken ve benim de uykudan göz kapaklarım düşerken, kendimi zorlamak ve bir sayfa daha okumak, bir satır daha yazmak, bir kadeh daha içmek isterdim. Ertesi sabah kalkmam gerektiğini düşünmeden, işe zinde gitmenin mecburiyetim olduğunu hissetmeden, vücuduma eziyet ettiğime inanmadan, pervasızca, düşüncesizce, sorumsuzca zorlamak isterdim bedenimi...
Umarsızca sabahlara kadar oturmak, gün doğumuna şahit olmak, gözlerimin altı mor, bir kahve daha içip işe koşturacağım halde, bunu hiç umursamadan, yarını düşünmeden, sadece sadece kendi keyfim için hatta kendi keyfimi bile umursamadan sadece sabahlamak için...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...