22 Şubat 2018 Perşembe

Dokuyan

Görsel: Pinterest
Kitap kulübümüz ile Ursula K. LeGuin'in kitaplarını okuduğumuz bir atölye yapıyoruz bir yılı aşkın bir süredir. Son birkaç aydır Hep Yuvaya Dönmek isimli kitabını okuyorduk, biraz ağır bir kitap, ben açıkçası bir Ursula hayranı olarak daha önce bitirememiştim kitabı, kulüp baskısı iyi geldi, zira kitap önemli bir kitap, LeGuin'in kendi kitapları içinde ilk sıralara koyduğu, derin anlamlar taşıyan bir kitap, tek başıma muhtemelen çok zorlanırdım okumak için...

Her neyse, kitabın içindeki halk 3 isim değiştiriyor. İnsanlar doğduklarında bir isim veriliyor onlara, çoğunlukla doğadan gelen bir isim, bir kuş ya da bir ağaç ismi gibi... Daha sonra ömürlerinin ortasında başka bir isim seçiyorlar kendilerine, yaşamlarının o evresinde oldukları ya da olmak istedikleri ile ilgili bir sıfat ya da yine doğadan bir isim olabiliyor bu... Son olarak ömürlerinin sonuna geldiklerinde yine o evreyi de açıklayan başka bir isimleri oluyor...

Bu isimlendirme olayı kitabı konuşurken çok etkiledi bizi, uzun uzun konuştuk, sonunda sevgili Sıla da sordu tabii soruyu: "Kendinize hayatınızın bu noktasında bir isim verseydiniz bu ne olurdu?"

Çok düşünmem gerekmedi, hayatımın bu noktasında kendime seçtiğim isim DOKUYAN...

Beni tanıyanlar arasında bunu duyunca sebebinin çok örgü örmem olduğunu düşünenler olacaktır. Aslında haklılar, ancak bu çok örme konusunun yaşamın bu evresinde içinden geçtiğim sürecin nedeni değil sonucu olduğunu biliyorum ben... Aslında bu aralar içimde sürekli dokuyan bir örümcek anne var... Sabırla işliyor ağını, dokuyor, bekliyor bu arada, hayaller kuruyor, bir yandan dışardan üretirken bir yandan içinde üretiyor... Bekliyor, beklerken boş durmuyor, duramıyor da zaten...

İşimde de bunu hissediyorum, evimde de... Her bir ilişkiyi, her bir çocuğu emek emek dokuyorum sanki, sonucunu göremeden yapıyorum bunu, sadece içimden öyle geldiği için, içgüdülerime güvenerek. Örmek de bunun bir sonucu, duramıyorum, ellerim de duramıyor, sürekli hareket etmesi, üretmesi gerek... Eller bunun için var sanki...

Bundan 6 sene önce başka bir isim vermiştim kendime... O isim sanırım artık ömrünü tamamladı... Yeni bir ismim var artık... İsmim bana yön göstersin...

12 Şubat 2018 Pazartesi

İkiz

"İkizlere takke" diye bağırıyor pazarcı tezgahın üzerine çıkmış... Böyle intim şeylerden konuşmaya alışık değil adam, ama şakaya vurdu mu her şeyi konuşabilir. Sütyen diyemez ama ikizlere takke der rahat rahat... Gülerek anlatırsa anlatır da ciddi ciddi diyemez, utanır...

Sever aslında açık saçık konuşmayı, ama yakıştıramaz kendine, "efendi" kimliğine, küfür eder yeri geldiğinde ama laf arasında değil, çok kızdığında, gözü döndüğünde...

Bu nedenle her şeyi ekstremde yaşaması gerekir, duygularını ifade edemez yeri geldiğinde, o nedenle rakı sofrasında dünyayı kurtarır...

Böyledir işte, en son doğduğunda ağladı zaten... Bir de gece rüyasında... O zaman da ne diyeceğini bilemedi karısına, "annemi ölmüş gördüm" dedi, ne desin... "Patron bağırdı dün" diyecek hali yok ya...

Böyle işte... "İkizlere takke" deyince gülümsedi kendi kendine... Allah'tan gülmek yasak değil...

2 Şubat 2018 Cuma

Sepet

Sepetimi açtım, yavaş yavaş boşaltmaya başladım içini... Önce masmavi gökyüzünü çıkarttım, beyaz pamuk gibi bulutları, sımsıcak güneşi aldım... Çimenlerin yumuşacık yeşilini çıkarttım sepetten, serdim yere, biraz ağaç gölgesi, hafif bir meltem esintisi... Kır çiçeklerinin hafif kokusunu çıkarttım, biraz dağ lalesi, epey de papatya varmış sepette, onları da ekledim manzarama...

Eski bir gramofon varmış altlarda, birkaç taş plak, bir melodi yayılmaya başladı "Sahibinin Sesi"nden...

Kırmızı ekose örtümü serdim hepsinin üstüne, piknik malzemeleri, hatta birkaç ufak kırlent, el yapımı, sırtını dayarsın ağaca, belki hafif bir şekerleme için başının altına alırsın...

Mis gibi reçeller, rengarenk, peynir ve zeytin, tazecik ekmek kokusu, sahi ne seversin piknikte? Sepette var mı bakalım...

Sonra minicik bir derenin şırıltısını çıkarttım sepetimden... Yusufçukların kanat vızıltısını, arada balıkların sıçrayışlarını, baharın neşesini çıkarttım...

İşte benim sepetimde taşıdıklarım bunlardı... Sahi senin sepetinde neler var? Çok ağır görünüyor...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...