Bu masal, Sıla Masal Okulu ve Kadim Lisan'ın birlikte verdiği 10 gün süren Şifalı Masallar Atölyesi'nin sonunda yazıldı. Teşekkürler...
Totemler: Kalp,
küpeler, anahtar, kaplumbağa
Hatırlatıcılar:
-
Günün
kartı: Ruh kendi zevki için dünya üzerindedir.
-
Sakinlik,
Güneş doğarken balkonda oturmak
-
Sokaktaki
kır çiçeklerinin kokusu
-
Kartal
– şefkat “SERBESTSİN”
Omurgandaki
tüm ağrılar kireçlenmiş sorumluluklar. Taşıma, SERBESTSİN.
KARTAL TÜYÜ
Bir zamanlar, çok
eski bir köyde, çok eski, yıpranmış bir taş evde, çok yaşlı, iki büklüm bir
nine torunu ile birlikte yaşarmış. Bu torun, çok tatlı, çıtı pıtı, mavi gözlü,
beyaz tenli, elma yanaklı, kuzguni saçlı bir kız çocuğuymuş.
Bu tatlı kız, her
sabah güneş doğarken kalkar, evin verandasındaki salıncakta oturur sessizliği
dinlermiş. Güneşin doğuşu ile evin önündeki çimenlikteki kır çiçeklerinin
kokusunu içine çeker, uyanan kuşların cıvıltısını dinlermiş. Ancak ne yazık ki,
bu küçük kız her zaman çok hüzünlüymüş, hiç yüzü gülmez, hiçbir zaman
etrafındaki bu güzelliklerin hazzını içinde hissedemezmiş. Ninesi de kızın bu
halini pencereden seyreder, hep dertlenirmiş.
Günlerden bir
gün, ninesi kızı yanına çağırmış, elinde ufak bir kutu varmış, çok güzel
oymaları olan, çok çok eski tahtadan bir kutuymuş bu. Kız kutuyu açmış, içinde
kalp şeklinde bir kolye, yeşim taşından bir çift küpe, tahtadan oyma bir kaplumbağa
ve bir de eskimiş, paslanmaya yüz tutmuş anahtar varmış.
Nine kıza, “Seni
uzun süredir her sabah pencereden izliyorum. Gözlerindeki hüznü görüyorum.
Annenle baban öldüğünde seni bana emanet ettiler, ama bir yanın onların gidişiyle
kilitli kaldı. Bu nedenle hiçbir şeyden haz alamıyorsun, oysa ruhumuz kendi zevki
için dünya üzerindedir. Artık yeterince büyüdün. Bu kutuyu al ve yarın sabah
yola çık. Kaplumbağa yol boyunca seni koruyacak, anahtar da yolunu açacak. Ne
zaman ki aradığını bulduğunu anlarsan, babanın sevgisi için kalp kolyeyi,
annenin bilgeliği için yeşim küpeleri tak ve bana geri dön.” demiş.
Ve böylece ertesi
sabah gün doğarken küçük kız yanına taşıyabileceği kadar su ve yiyecek alıp
yollara düşmüş. İçinde daha önce hiç gitmediği bu yola karşı bir ürkeklik, bir
korku varmış. O nedenle ormana girmekten çekinmiş, dağa doğru patikadan yürümeye
karar vermiş. Yolda yürürken bir yandan da evini düşünüyormuş. Evindeki yatağını,
ninesinin yemeklerini, evin önündeki salıncağı, kır çiçeklerini, kuşların cıvıltısını
düşünüyormuş. Böylece yürümüş, yürümüş, yürümüş... Artık iyice yorulup bir adım
daha atamayacak hale geldiğinde etrafına şöyle alıcı gözü ile bir bakınmış. Patikanın
ilerisinde, dağın uçurum yamacında bir tek ağaç görmüş. Bu ağaç gözüne çok yalnız
görünmüş, o kadar yalnızmış ki o ağaç, ona
ninesini hatırlatmış. “Şimdi ninem de çok yalnız hissediyordur bensiz” diye
düşünmüş ve o nedenle gidip sırtını ağaca yaslayarak dibine oturmuş. Kutudan
kaplumbağayı çıkartıp avcunun içine almış: “Ninemin kaplumbağası, ben çok
yoruldum. Burada, bu yalnız ağacın gölgesinde biraz kestireyim, sen de beni koru”
demiş, demiş ve uykuya dalıvermiş.
Rüyasında dağın
zirvesine vardığını görmüş. Tam zirvede kocaman bir kartal yuvası varmış.
Yuvanın etrafını şöyle bir dolaşayım demiş. Yuva o kadar büyükmüş ki etrafını
dolanırken saatler geçmiş, güneş batmaya yüz tutmuş. Hava iyice kararmış. Küçük
kız bir de ne görsün, kartal tam karşısına konmuş ona bakıyor.
Küçük kız, kartalı
görünce çok korkmuş, çünkü kartalın bakışları çok sert, gagası çok sivriymiş.
Kartal da gözlerini dikmiş kızı inceliyormuş.
Sonunda kartal konuşmuş:
“Sen kimsin ve yuvamda ne arıyorsun?” demiş. Küçük kızın korkudan dizlerinin
bağı çözülmüş, oracığa çöküvermiş. Ne diyeceğini bilememiş. Başlamış hüngür
hüngür ağlamaya.
Ve sonra, kartal
yavaşça kıza yaklaşmış, kocaman kanatlarını açmış ve kızı kanatlarının arasına
almış.
Ve kız hatırlamış...
Annesinin ve
babasının şefkatini, sevgisini, ona nasıl sarıldıklarını hatırlamış. Ağlamış,
ağlamış, ağlamış... Kız ağladıkça elindeki tahta kutu yeşillenmiş... Kız birden
kutudaki anahtarı hatırlamış. Onu çıkartıp kartala göstermiş. Kartal da “artık
anahtara ihtiyacın kalmadı, çünkü sen hatırladın. Kalbinin kilidini gözyaşların
açtı.” demiş. “Artık SERBESTsin.”
Bu sözleri kalbinde
hisseden kız o kadar hafiflemiş ki birden uyanıvermiş. Elindeki kaplumbağaya
bakmış ve gülümsemiş. Kuş gibi hafif hissediyormuş kendini... Ayağa kalkmış,
sırtını dayadığı ağaca bakmış, teşekkür etmiş ona gölgesini paylaştığı için. Sarılmış
ağaca sıkıca, “artık yalnız değilsin” demiş “benim bir yanım hep seninle olacak,
sen de hep benimle. Tıpkı ninemin sevgisinin benimle olduğu gibi ve benim de
hep onunla.”
“Evet,” demiş ağaç
da ona “benden ninene bir mesaj götür. De ki ona, artık o da SERBEST,
sırtındaki tüm ağrılar kireçlenmiş sorumluluklar, artık taşımasına gerek olmayan
sorumlulukları bırakabilir” ve rüzgar da tekrarlamış: “Taşıma, serbestsin.”
Ve böylece kız
kolye ve küpelerini takmış. Çiçekleri koklayarak kuşlarla konuşarak, güle
oynaya, şarkılarla evine dönmüş. Ninesini dimdik, gülümseyerek onu beklerken
bulmuş. Koşarak ona sarılmış.
O günden sonra
sabahları güneş doğarken verandadaki salıncakta ikisi birlikte oturmuş ve
doğanın keyfini birlike çıkartmışlar.