Söyleyecek o kadar çok lafım var ki, boğazımda tıkalı... Susuyorum, dudağımın kenarında bıraktığım o göz yaşı kurudu gitti... Yüreğim buruldu, minicik bir ceviz kadar kaldı, minicik... Bakıyorum, bakmak istemeden; görüyorum görmek istemeden... Duyuyorum o sesleri, tüm o sesleri, duymak istemeden...
Bıraksam, gitsem, neresi var ki kendimden başka gidecek... Bugün orası bile yabancı bana... Herkes ayıplamak üzere bekliyor kendi ayıplarını benim üzerimden... Bir günah-yiyen gibi bekliyorum o nehirde seni de... Atın, atın bütün ayıplarınızı, günahlarınızı nehre, benim üzerimden rahatlatın vicdanınızı...
O sandıklar dolusu yükünüz benim yüküm artık, biliyorsunuz, rahatlatıyor bu sizi... Ben ise yedikçe yiyorum tüm o vicdan safrasını, yiyorum, ama sindiremiyorum... Birikiyor, kabarıyor nehir... Korkmuyorsunuz hiçbiriniz, nehir taşacak, sel geliyor, korkmuyorsunuz...
En ağır yük hangisi, düşünmüyorsunuz bile, bırakıveriyorsunuz nehre...
Sel geliyor...
Bıraksam, gitsem, neresi var ki kendimden başka gidecek... Bugün orası bile yabancı bana... Herkes ayıplamak üzere bekliyor kendi ayıplarını benim üzerimden... Bir günah-yiyen gibi bekliyorum o nehirde seni de... Atın, atın bütün ayıplarınızı, günahlarınızı nehre, benim üzerimden rahatlatın vicdanınızı...
O sandıklar dolusu yükünüz benim yüküm artık, biliyorsunuz, rahatlatıyor bu sizi... Ben ise yedikçe yiyorum tüm o vicdan safrasını, yiyorum, ama sindiremiyorum... Birikiyor, kabarıyor nehir... Korkmuyorsunuz hiçbiriniz, nehir taşacak, sel geliyor, korkmuyorsunuz...
En ağır yük hangisi, düşünmüyorsunuz bile, bırakıveriyorsunuz nehre...
Sel geliyor...
Ben ise yedikçe yiyorum tüm o vicdan safrasını, yiyorum, ama sindiremiyorum... müthiş bir anlatım ......
YanıtlaSil